Fransa’da ilk Kürt Evi’nin açılışından itibaren Kürtlerin
kurumsallaşma pratiği içerisinde yer alan Fransa Kürt Dernekleri
Federasyonu Başkanı Mehmet Ülker ile Kürtler ile kurumsallaşma sorunu
üzerine bir söyleşi yaptık.
Özgür bireyi yaratma çabası!Kürtler Fransa’da kurumsallaşmaya nasıl ve ne zaman başladı?
Kürtlerin Fransa’ya gelişi ve kurumsallaşmaları daha çok
Türkiye’deki 1980 askeri faşist darbesinden sonradır. 80’de darbe
olmuştu ve bu darbeden dolayı birçok Kürt ve Türk devrimci katledilmiş,
kaybedilmiş ve zindanlara atılmıştı. Bunlardan birçoğu da ülkeyi terk
etmek zorunda kaldı. Türk ve Kürt devrimciler Avrupa’ya gelmeye başladı.
Özellikle biz Fransa’da olduğumuz için, Fransa’dan bahsedecek olursak,
80 sonrası gelenler; belli bir geçmişi olan, politize olmuş ve ülkede
kurumlarda faaliyet gösteren insanlardı. Bu insanlar burada kendi
önlerine kurumsallaşmayı hedef koydular ve ilk dernek burada Onuncu
Paris’te 1982’de açıldı. Bu ilk dernekle Fransa’da ilk kurumsallaşma
başladı.
Yaşananları aktarma çabası!İlk kurumsallaşma, nasıl bir aktivite?
İnsanların hem dil hem de iletişim sorunu vardı. Biraraya gelme ve
duyarlılık daha canlıydı. Gündemleri daha çok ülkeye dair ne yapılabilir
konusuydu. Bundan dolayı çok hızlı hareket edildi. Ülke için ne
yapılabilir çabası içerisindeydi insanlar. Bunun önemli bir bölümü de
ülkeye dönüktü. İkinci faaliyet de Fransa’da, Fransa halkı ve diğer
halklarla nasıl bir ilişki kurulabilir, nasıl bir kültür alışverişinde
bulunabilinir. Bu ilişki kurmanın amacı, ülkede yaşananları aktarma
çabasıydı. Orada sıcak durum vardı. Zindanlarda vahşet vardı.
Devrimciler katlediliyordu. Halkın üzerinde büyük baskı vardı.
Dolayısıyla Avrupa’daki devrimcilerin birincil görevi, kamuoyunu bu
konuda bilgilendirmekti. Burada yaşanan sorunlar ikincil plandaydı. Daha
çok kurumlarımızın hedefi buydu.
Kurumsallaşma sürecinde Kürtlerin yaşadığı en temel problemler nelerdi?
Kurumsallaşma sürecinde o zaman temel sorun; gelenler daha çok erkek
arkadaşlardı. Kadınlar azınlıktaydı. Bu arkadaşların üretim alanları
daha çok tekstil atölyeleriydi. Temel sorun ise dildi. Geldikleri
ülkenin dilini bilmiyorlardı. Diğer örgütlerle nasıl ilişki kurulacak,
bu yoktu. Tek tük ögrenciler vardı. Onların aracılığıyla Fransız
kurumlarına ulaşıp sorunları anlatabiliyorduk. Fransa’daki göçmenlerin
hakları nelerdi, onları bile bilmiyorduk. Diyalog kurmak büyük bir
sorundu. İşsizlik, barınma sorunları, maddi sorunlar vb. bütün bunlar,
mülteci durumuna düşmek, eşini-çocuğunu bırakması, oradaki insanlar zor
durumdaydı... Ve buradakiler zorluklar yaşıyordu. Öğretmen, öğrenci,
kurum çalışanı insanlar buraya gelip bir boşluğa düştüler. Çok zor bir
süreçti.
Kültürel bir faaliyet yoktu, tüm ilişkiler siyasi temeldeydiToplumsal olarak kurumsallaşma deneyimi ne düzeydeydi?
Kürtlerin kurumsallaşmada da acemiliği vardı. Onları birarada tutan
müthiş bir devrimci ruh ve militanlaşma vardı. Bu devrimci ruh ve
militanlaşmanın verdiği sosyal sorumluluklar vardı. Bundan dolayı siyasi
anlamda örgütlenmeye yöneldiler. Bu da dernekleşerek yapılıyordu.
Cezaevleri direnişleri vardı. Kitleleri en fazla etkileyen cezaevi
direnişleriydi. Mazlumlar, Hayrilerin geliştirdiği direniş ve onların
partisi PKK hareketi bunları çok iyi bir biçimde Avrupa’ya taşırabildi.
Dolayısıyla kurumlara gelen Kürtler bu insanlardan etkileniyordu. Bu
dirilik onları biraraya getiriyordu. Kimsenin burada aile ortamı yoktu.
Kültürel faaliyet çok fazla yoktu, siyasal anlamda bir ilişki vardı.
Uyumla birlikte sosyal ilişkiler ve sosyal sorunlar da arttıGöç ve kendi içindeki ayrım süreci?
80 sonrası yoğun bir geliş var. Sosyolojik olarak büyük bir değişim
yaşandı. Nedir; 80 sonrası 5-6 yıl sonra eşler çocuklar gelmeye başladı.
Diğer yurtsever arkadaşlar, militanlar bir kısmı ülkeye döndü. Tekrar
mücadeleyi nasıl başlatabiliriz diye, ülkeye dönüşler başladı. Ve
giderek Avrupa’da, Kürtlerin çocukları okula başladı. Bazı yurtseverler
esnaf durumuna geldi. Maddi düzeyleri değişti. Restorant, tekstil,
inşaat... Kendileri belli bir entegrasyon yaşadılar. Yaşadıkları ülkenin
dilini öğrenmeye başladılar. Sosyolojik bir değişim başladı. Öğrenci,
esnaf vb. ayrım başladı. Kurumlar çoğalmaya başladı. Bir kurumken
giderek dernekleşme, federasyon oluşmaya başladı.
80-90 arası gelen kitle daha politize ve gelişkin, bunlar buradada
mücadelesine devam etti, bir kısmı da ülkeye döndü. Bir kısmı ise maddi
olarak kendini örgütledi. Bunlar Kürtlerin örgütlü olmayan lobi
faaliyetini ve halk diplomasisini yürüten kişiler durumunda oldular.
Daha çok dil öğrenme, entegrasyon, Fransızlarla ilişkilendiler,
doğallığında bir iletişim oluştu. Bunlar, Kürt toplumunu Fransızlara
anlattılar.
Kuşaklar arası nitelik farkı!
1980-2010 bir kurum deneyimi sözkonusu. Gelinen aşamada kurumsallaşma düzeyi sizce yeterli mi? Değilse neden?
Biraz önce değindiğimiz gibi 90’a kadarki süreçte nitelik çok
farklıydı. 80’de gelen kitlenin niteliği büyüktü. 90 sonrası nicelik
olarak büyüdük nitelik olarak zayıfladık. Yoğun bir kitleselleşme
yaşandı. Daha dar bir kurumsallaşmadan büyüdük.
Kurumlarımızı verimli kılamadık
Fransa genelinde 15 derneğimiz var. Federasyon var. Gerçekten hayal
ettiğimiz, yakalamak istediğimiz düzeyi yakalayamadık. Benim hayalimde
kültüre çok büyük önem verilmesi vardı. Bunu geliştirerek insanlarımızı
dönüştürmek. Çağdaş, sosyal, politik anlamda çağdaş insan durumuna
getirmek ya da topluma bu yönlü katkı sunmak. Şu bir gerçek
Kürdistanlıların büyük bir kısmı kurumlarımız etrafında öbeklenmiştir.
Burada nitelik sorunu var. Çok sayıda kurumumuz var. Bir yönüyle
karmaşık bir yapılanma var ama birbirimizi geliştiren düzeyde değil. Çok
farklı kurumsallaşma biçimine gidildi. Kurumların çalışma alanı,
birlikte iş yapma süreci, birbirini güçlendirme ve dengeleme yerine
birbirlerini istemeyerek de olsa -kurumsallaşma bilinci
gelirtirilemediği için- birbirini engeleleyen bir pozisyon çıktı. Avrupa
gibi bir yerde biz kurumlar olarak kültürel faaliyetlerimizi ihmal
ettik. Müzik, koro, dil gibi...
Yeni kuşakları ihmal ettik
İkinci ve üçüncü kuşaklar ortaya çıktı. Bunlara hitap edemedik.
Buradaki Fransa toplumuyla entegrasyonu tam sağlayamıyorlar. Bizim
insanlarımız Fransa varoşlarında oturuyor. Kürt gençliğinin de
dejenarasyona uğrama sorunu var. Biraraya getirme sorunu yaşıyoruz.
Kültür, sinama, gençliğin entelektüel yanını ihmal ettik. Gençliğin
enerjisini spor ve halk oyunlarına boğduk. Onlara yönelik eğitimimiz,
ülke ile ilgili tartışmalarla sınırlı kaldı. Kısır bir gençlik oluştu.
Burada Kürt kadını dört duvar arasında kapalı. Sayın Öcalan’ın deyimiyle
saksının içindeki çiçek gibi. Daracık bir ev ve saksıda çiçek. Sosyal
faaliyet ve ekonominin içinde değil. Dönem dönem etkinliklerimize
katılım olsa da bu çok yetersiz.
Öz yönetim sorunu!
En büyük sorun öz yönetim, bir halkın gelişkin öz yönetimini ortaya
çıkarmak. Kendi kurumunu asgari düzeyde; ekonomik, sosyal, kültürel,
dışilişki, halk diplomasisi, Fransız siyasi partiler, gençliği
yönlendirme vb. temelinde zayıf kalındı. Nitelik sorunu var.
Kurumsallaşma var. Kitle var. Yönetimsel olarak yetersizlik var.
Kurumlarımızın aracılığla akademiler kurup bilinçli ve nitelikli bu tür
yönetimleri yetiştirmek şart. Bunu yapamadığımız durumda kurumların içi
boşalır. Çağdaş, çağı kavrayan ve kendisiyle birlikte temsil ettiği
kurum üyelerini geliştiren, dönüştüren birer yönetici olabilmelidir.
Biz kurumlar olarak mütiş bir eylemselliği yaşıyoruz. Onlarca yürüyüş,
kültürel faaliyet, yürüyüş vb. düzenliyoruz. Bence biz kurum
yöneticileri halkın enerjisini gerekli süreçlerde devreye sokmalıyız.
Zaman zaman halkın enerjisini, maddi ve manevi desteğini yerinde
kullanamıyoruz. Bizim rolümüz, moral ve motivsyonu arttıracak bir
biçimde devreye girmelidir. Bu da yine bir yönetim sorunu ve görevi. Bir
kurumunu yönetemeyen bir halk büyük acı çeker. Mücadele müthiş. Bedel
büyük. Eğer ortaya çıkan değerler yöneticiler tarafından
değerlendirilemezse, çar çur edilirse bu halkın verdiği desteğe ve emeğe
yazık olur. Bu yöneticilik bizim başlıca sorunumuzdur. Çağımız bilgi
çağı. Kürtlerin 30 yılda yürüttüğü mücadelede pratikte ortaya çıkardığı
büyük bir birikim var. Ama hala eksik ve yetmezliklerimiz var. Bu en üst
kurumlarımızda dahi var. Bu sadece bir dernek sorunu değil çatı
örgütlerimizde de var. En fazla oradan kaynağını alıyor. Buna dikkat
edilmesi gerekiyor.
Her rengin kendi ifadesini bulması!Günün ihtiyaçlarına uygun bir örgütlenme biçimi nasıl olmalı?
Şu an bizim kurumlarımızın yönetiminde yer alan arkadaşlar,
bilindiği gibi eski klasik tarzda örgütlenmelerin etkisinde olan
arkadaşlar. Gerek ülkemizdeki örgütlerin yapısı, Sovyet modeli vb
demokratik merkezi tarz, bilindiği gibi iflas etmiştir. Şimdi var olan
Kürt kurumlarınını temsilcileri yeteri kadar bu süreçten ders
çıkaramadı. Eski tarzda yürütmeye çalışıyor. Bu da tekçiliği doğuruyor.
Halbuki gerek sayın Öcalan’ın ortaya çıkardığı; her rengin, cinsin, her
kesimin kendisini özgürce ifade edebileceği bir örgütlülüğün ortaya
çıkmasının zorunluluğu var. Katılımcı demokrasi...
Bir halkın kendi ihtiyaçları doğrultusunda örgütler yaratması, bunların
toplamının idaresi. Diplomasi, kadın, gençlik vb. boyutunun ortaya
çıkarılması, özellikle Kürtlerin önem vermesi gereken sosyal faaliyetler
olmalı. Kültür faaliyeti dediğimizde spor, folklor anlaşılıyor. Ama
bunun ötesinde bir şey. Diğer taraftan kadın sorunu. Kürtler hala feodal
değerlerle yaşıyor. Kızlarımız özgürce kendi seçimlerini yapamıyor.
Ailelerinin istemlerini kabul etmediği takdirde birçok olay yaşanıyor.
Fransa’da bu çok acı bir olay. Gerçekten çok ağır sorunlarımız var.
Sadece bir siyasi anlatım, seminer vb. ile geçiştirilemez. Dönüşebilen,
çağdaş bireyi yaratmak çok yönlü bir faaliyeti gerektiriyor.
BİTTİ
SELMA AKKAYA