KORKUTULMUŞLUK
PSIKOLOJISI Herkes Erdoğan’ın
neden bu kadar Kürtlere ve Kürt partilerine yüklendiğini,
şövenist zihniyetli herkes dışındaki tüm sağduyulu çevrelerin
barış , demokrasi, özgürlük çağrılarına tehdit, şantaj,
tutuklama ve soykırımla yanıt verdiğini merak ediyor olmalı.
Öyle ya aklıselim biri ne diye barış dururken savaş yapsın.
Demek ki ortada yolunda olmayan bir durum var. Erdoğan iktidara
geldiğinde öyle değildi, en azından öyle gözükmüyordu.
İktidara geldikten bir süre sonra da böyle gözükmüyordu. Türk
filmlerinin meşhur deyişiyle "her şey bir 17 Ekim 2006 günü”
Türkiye ve 23 Eylül 2007 Amerika’da arabada mahsur kalmayla
başladı. Bir gün olur da Erdoğan Turgut Özal’ın akibetine
uğrarsa, yapılan incelemeler sonucunda bu iki tarihin öne çıkması
kuvvetle muhtemeldir. Türkiye’de Özal gibi
kendine güvenli bir zatı zehirleyecek kadar iktidarüstü kudretli
çetelerin Erdoğan’ı arabada hapsederek ecel terleri döktürdüğü
ve o gün bugündür Erdoğan’ın psikolojisinin bozulduğu, ölüm
korkuları ve kabusları içinde "Aman ben ölmeyeyim de varsın
tüm Kürtler, demokratlar, yazarlar, gazeteciler vs. ölsün bana
ne” politikasına yattığı aşikardır. Eğer öyle değilse,
çıkar kamuoyunun karşısına ve bu Kürt, demokrat, özgürlük
karşıtı düşmanlığının nerden kaynaklandığını açıklar
da, herkes en azından neyin ne olduğunu anlar. 2006-07’den bu yana
bakalım; bu ülkede hiç mi bir AKP’li siyasal suç işlemedi? Hiç
mi faul konuşmadı? Tüm siyasal suç işlemeler, faul konuşmalar
nasıl oluyorda DTP ‘li seçilmişleri, öğrencileri, aydınları,
gazetecileri vb. buluyor?
Bu mantıklı değil. Bir
taraf ne kadar çirkeflik yaparsa yapsın, tecavüzden tut
riyakarlığa, beyaz et ve toz ticaretine, katletmelere kadar her
cüretkarlığı sergileyecek ve kılına dokunulmadığı gibi
devlet güvencesinde sokak serseriliğinden milyonerliğe yükselecek,
diğer taraf özgürlük, barış, demokrasi istedi diye binlerce
faili meçhule maruz kalıp onbinlercesi zindanlara doldurulacak,
geri kalanı inkarla, tehditle, katliamla sindirilmeye çalışılacak.
Bunun tek mantıği açıklaması var. Erdoğan Özal’ın
akibetini paylaşma korkusuyla bilinen o güce teslim oldu ve o güç
ona diyor ki; Öcalan’a tecrit uygula, Erdoğan "Hayhay abi”
diyor, hemen uyguluyor, dünya da ayağa kalksa "Koster bozuk”tan
vazgeçmiyor. O güç, "BDP’yi tüket” diyor, Erdoğan yine
"Hayhay abi” deyip polise emir veriyor ve işte zindanlarda yer
kalmadı, güya daha tutklanacak seksen bin kişi sıradaymış.
Akıldan uzak değil, çünkü o güç bir ara bin operasyonluk
listeler de yapmış, memleketi faili meçhuller diyarına çevirmemiş
miydi? Yani kimse demesin Türkiye’de bin operasyon sahibi odaklar
gitti bitti. Onlar halen bu memleketin korkulu rüyası; iktidarı
da, devleti de, orduyu da, güdümlü basını da yürütenidir.
Biraz daha tecrübe kazanmış, biraz daha perde arkasına çekilmiş
ve biraz daha işlerini direkt yapmaktansa Erdoğan gibi piyonların
gözünü korkutarak uygulatma yöntemine kaymışlardır. Erdoğan bu korkusundan
sıyrılıp o gücü deşifre etme, ya da karşı durma gücüne
sahip midir, değildir; çünkü arabada yaşadığı ölüm korkusu
her an bir kabus gibi gözlerinin eriminde ve belleğinde. Ha,
Erdoğan mapushanedeki ya da dağdaki bir özgürlük savaşçısının
cesaret, kararlılık ve inancına da sahip değil ki, ölümü göze
alıp haksızlığa, şantaja, tehdite dirensin. Onun için tek önem
arzeden iktidarda olması, kitleler karşısına çıkınca
şakşaklanması, taraftarlarının milyonlarına milyon katılması.
Çünkü ideal sahibi bir insan değil. Belli bir amaca
kilitlenmemiş. Tarla süren pullukların arkasına bağlanan "sarhoş
tekerlek” gibidir, her önüne çıkan kesekle rotası sapmaya
açıktır. Şimdi de o güç
Erdoğan’a "BDP’yi tasfiye et, ama bunu kanunen yap” diyor.
"Kanunen yap” demesinin nedeni de iç ve dış kamuoyundan tepki
alınmaması içindir. Hani dokunulmazlık kaldırılsa DTP’liye
yakıştırılacak suç mu yok? Diz boyu var zaten. "Sayın Öcalan
demiş” demekten tutun da "halka hitaben kürtçe konuşmak”tan,
"kesk û sor û zer flamalar altında söylev verme”ye, "gerila
cenazelerine katılmak”tan "özgürlük isteme”ye kadar say
saymakla bitmez, suçlanacak hususlar. Yeter ki dokunulmazlığı
kaldır, onbin yıl hapis bile verir bu yargıçlar. Kamuoyuna da der
ki "Yargı kararıdır, bizde yargı bağımsızdır” ama her
nedense bu yargı 17 Ekim 2006’dan bugüne sadece BDP’lileri
hedefliyor. Bir gün de KCK operasyonu yerine AKP operasyonu yapsaydı
ya bu "bağımsız yargı”? Yapmaz çünkü AKP ve
liderliği o güc’ün güdümünde ve dolayısıyla çözüm değil
çözümsüzlük, barış değil savaş, demokrasi değil kıyım
getirmekten öte bir işe yaramayacak olan bu iktidar artık
kesinlikle bir halk devrimiyle yıkılmayı haketmiştir.
Kendiliğinden gitmesi beklenemez. Halklarımızın daha çok acı
çekmemesi için hep birlikte devrime yürümek kaçınılmazdır. HESEN HUSEYİN DENİZ
|