22 Nisan günü Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu yapılacak, 6 Mayıs günü ise ikinci ve nihai tur gerçekleşecek.
Nicolas
Sarkozy’nin partisi olan UMP (eski ismiyle RPR) 1995 yılından beri
Cumhurbaşkanlık koltuğunu elinde tutmaktadır. Yani 17 yıldır Fransa bir
parti tarafından yönetilmektedir. Merkez Sağ Partisi olan UMP Nicolas
Sarkozy tarafından tamamen sağa kaydırılmış, Jean-Mari Le Pen’in partisi
olan (Mevcut durumda kızı Marine Le Pen tarafından idare edilmektedir)
Ulusal Cephe’nin sağında yer almaktadır. Bu yıl ki seçimleri
kazanabilmek için tamamen sağcı ve siyasetinin merkezine de güvenlik
sorunlarını alan Sarkozy bu son günlerde uslübünü daha da sağa
kaydırmıştır. Yabancılara karşı pek hoşgörülü olmamasına rağmen, bu
parti hem Yahudilerden hem de Ermenilerden oy almaktadır.
Nicolas
Sarkozy’nin rakibi ise Sosyalist Parti’nin adayı olan François
Holland’dır. François Mitterrand’dan sonra oyları sürekli düşen bu
parti, genel olarak Fransa sorunlarına çözüm olabilecek bir siyaseti
geliştirmede pasif kalmıştır. Bunun sebeplerinden bir tanesi de bir
türlü iç sorunlarına çözüm bulamaması olmuştur. Fakat bu yıl ki
seçimlere biraz daha hazırlıklı girdiğini söyleyebiliriz.
17
yıldan beri Merkez Sağ partisinin iktidarda olması Fransızlarda belli
bir değişim arzusunu geliştirmiştir. Böylesi bir siyasi atmosferin
egemen olduğu Fransa’da ibre daha çok Sosyalist Partiden yana olduğunu
söyleyebiliriz. Sarkozy’nin bir dönem daha Cumhurbaşkanı olma ihtimali
sözkonusu olmakla birlikte, değişimin arzusunun galip geleceğini
düşünüyorum. Yani seçimleri Sosyalist Partinin veya onun adayı olan
François Holland’ın kazanmasından ziyade, Fransızların değişimden yana
olan tercihleri daha fazla ön planda olacaktır. Nicolas Sarkozy’e karşı
alternatif olan tek parti Sosyalist Partisi olduğu için seçimlerin
ikinci turunda birinci parti olarak çıkabileceğini söylemek için biraz
erken olsa da bu pek de yanlış bir tahmin olacağını zanetmiyorum.
Fransa’da
yaklaşık 150 bin Kürt yaşamaktadır. Şimdiye kadar hiç bir seçimde
Kürtlerin oyları önemini hisettirmemiştir. Bunun bir sebebi bu ülkede
yaşayan Kürtlerin çok azı vatandaş olup oy kulanabiliyor olurken, esas
sebebi ise Kürtlerin merkezi bir temsiliyet gücüne sahip olmamalarıdır.
Tüm Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Fransa’da da ayrı ayrı Kürt örgüt ve
dernekleri bulunmaktadır. Bunlar arasında Fransa Kürt Dernekleri
Federasyonu (FEYKA) biraz daha geniş bir örgütlülüğe sahip olsa da,
Fransa siyasetinde gücünü hisettirebilecek bir yönetimden yoksundur.
Siyasi etkinlik açısından Paris Kürt Enstitüsü belli bir güce sahip olsa
da, Kürtler arasındaki örgütlülük noktasında zayıftır. Güney
Kürtlerinin avantajlı bazı yanları olsa da sayı olarak az oldukları
nedeniyle fazla ön plana çıkamamaktadırlar. Ayrıca Güney Kürtleri, yarı
resmi olarak da olsa belli bir devlet gücüne sahip olduklarından ötürü
Fransa’daki seçimlerde taraf olmak istememektedirler. Sanırım bu
yaklaşımları makul ve yerindedir.
Son yıllarda Fransa’daki
Kürtlerin önemli bir bölümü vatandaş olmuştur. Eğer iyi bir örgütlülük
geliştirilmiş olsaydı bu seçimlerde hem UMP ve hem de Sosyalist Partinin
özel ilgisini üzerine çekebilirdi. Ne yazık ki öyle olmamıştır,
seçimlere az zaman kalmasına rağmen Kürtlerin evlerine baskın
düzenlenmiş, tutuklamalar gerçekleşmiştir. Bu politika UMP tarafından
geliştirilmiştir, Sosyalist Partisi ise sesiz kalmakla ona ortak
olmuştur. Bir anlamda hem Merkez Sağ Partisi ve hem de ona alternatif
olan Sosyalist Partisi, seçim sürecine rağmen Kürtlere karşı negatif bir
tutum içerisine girmişlerdir. Bu noktadan bakılırsa, Fransa’daki
Kürtlerin ne kadar örgütsüz ve siyasetten pasif olduklarını görebiliriz.
Geçen
günlerde FEYKA’nın bir açıklamasında, Sol Cephe’nin adayı olan Jean-Luc
Mélenchon’un destekleneceğini okudum. Özellikle Kuzeyli Kürtlere karşı
UMP’nin varolan yaklaşımı ve Sosyalist Partinin sesizliği elbette
Kürtleri Sol Cephe’yi desteklemeye itiyor. Fakat bu pozisyon kendi oy
potansiyelini doğru değerlendirmek olmuyor, ilk sırada olan iki partinin
negatif yaklaşımları böylesi bir protestocu davranışa itmiştir
FEYKA’yı. Ne kadar Kürdün, FEYKA’yı dinleyip onun istediği partiye oy
vereceği de meçhul.
Bana göre, başta Almanya ve Fransa olmak
üzere, Orta Avrupa ülkelerindeki tüm Kürtlerin, sözkonusu bu ülkelerin
iç siyaseti olduğunda, ortak bir siyasi duruşa sahip olmaları
gerekmektedir. Eğer doğru bir ortak yaklaşım geliştirilirse bu ülkelerde
her siyasi parti, dolayısıyla iktidar, Kürtlerin değerini bilir, onlara
karşı kolay kolay olumsuz bir davranışta bulunmaz, tıpkı Yahudilere ve
Ermenilere karşı sahip oldukları duyarlılık gibi.
Kürtlerin
sağlıklı bir kurumsal temsiliyet gücü ortaya çıkmadığı müddetçe
Fransa’da, veya Avrupa’nin herhangi bir ülkesinde, parti işaret etmenin
hiç bir manası yoktur. Bana göre her Kürt tanıyabildiği ve kendine yakın
hisettiği partiye oy vermelidir, ancak o şekilde vicdanen rahat
olunabilir.